Peygamberler Tarihi Işığında Aile Kavramı – Muhammed Emin Yıldırım

26 Şubat Çarşamba
NH-104 17.00

Peygamberler Tarihi Işığında Aile Kavramı

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatüh

Aile meselesi her boyutuyla konuşulması gereken bir meseledir.

Üç ayların hemen başındayız, arınmanın, ayağa kalkmanın, ayağa kaldırmanın önemli anlarıdır aslında Recep, Şaban ve ardından gelecek olan Ramazan. Elimizden geldiğince bu aylardan istifade etmeye çalışmalıyız.

Düz olan bir cetvel ile bir çizgi çeksek düz bir çizgi çekmiş oluruz, riga ile çeksek oval bir çizgi çekmiş oluruz. Kolay kolay düz bir çizgi çizemeyiz, ancak elimiz yatkınsa cetvelsiz de düz bir çizgi çizebiliriz. Neticede, kullandığımız cetvel o çizgiyi belirliyor. Bu cetvellerle anlatılmak istenen; kavramlara yüklediğimiz anlamlardır. Eğer anlamı bir defa yanlış yüklersek ondan sonra ne yaparsak yapalım doğru bir neticeye varabilmemiz mümkün değildir. Aile kavramına şöyle anlamlar yüklesek; evlenmeyip ne yapacağız, yaşımız geldi mi zaten evleneceğiz, bu işin yaşlılığı var, yaşlılıkta tek başımıza mı yaşayacağız, çamaşırları kim yıkayacak, neslimizi devam ettirmek için mecburen evleneceğiz… Evliliği duyduğumuzda karşısına bir kelime yazsak?

İmanın yarsı, yoldaşlık, Allah rızası, sadakat, huzur… Bu cevaplar doğru ama Kur’an evliliğe daha temelde bir anlam yüklüyor: İbadet. Bu ise hepsini içine alıyor.

Hal böyle olunca namazın geciktirilmesi neyse evliliğin geciktirilmesi de öyle bir şey aslında, evliliğin ideal yaşı yoktur. Kur’an yaş meselesini konuşmaz. Asıl vakit meselesini konuşur, her zaman her insan için o şartlar belirli vakitlerde gelir, o geldiğindeyse olması gereken bellidir.

Evlilik ve aile; mizaha konu edilecek, üzerinde slogan atılacak, hamasetvari cümleler kurulacak, geleneğin göreneğin bize dayatabileceği bir konu değil. Namaz, zekat, oruç, hac gibi evlilik de bir ibadettir, bu kadar önemli bir meseledir.

Peygamberler tarihi ışığında aileye bakmak gerekirse, aslında peygamberler tarihi insanlık tarihidir. Çünkü insanlık tarihi peygamberlik tarihi ile başlıyor, ilk insan ilk peygamberdir de. Peygamberler tarihi insanlık tarihinin her aşamasını gösterir. Yaratılışı peygamberler üzerinden öğreniriz, aynı zamanda peygamberler tarihi medeniyetler tarihidir, insanların yaşadığı ve biriktirdiği bütün medeniyetleri biz peygamberler tarihi üzerinden öğreniyoruz. Her devlet medeniyet değildir ama o süreç içerisinde devletler tarihini de öğreniyoruz. Peygamberler tarihi aynı zamanda bir aile tarihidir.

Kur’an’ın bir özelliği vardır; nasıl ki bir büyüteci bir yazının üzerine koyduğunda büyütmek istediğin yeri büyütür, Kur’an’da da neyi ararsanız kendinizi onun içinde bulursunuz. Siyasi mesajlar, yönetim tarzları, para, ekonomi, iktisat, jeoloji, tıp… Kur’an öyle bir kitap ki büyütecini hangi meselenin üzerine koyarsan zannedersin ki Kur’an’ın tamamı bu meseleden bahsediyor.

Peygamberler tarihini Kur’an’da heppeygamberlerin tebliğ mücadeleleri, kavimlerine getirdikleri, kavimlerinin verdiği tepkileri, tepkilerinin sonucunda azgınlıklarının artması ve her tuğyanın artışından sonra da inkarcıların helak olması ve müminlerin kurtulması olarak okuruz.

Kur’an Peygamber Efendimiz (sav) dahil olmak üzere 28 peygamberden bahseder. 23 tanesinin aile hayatlarının üzerinden bize mesajlar verir, 10 tanesinin aileye ait her alanda söz vardır, o 10 tanesinin içerisinde de 2 tanesi vardır ki o 2 peygamber üzerinden de aileye dair her şey bize en ince ayrıntısıyla anlatılmıştır.

Hz. İbrahim ve Allah Rasulü (sav), Usve-i Hasene (her alanda ve her anda en güzel örnek) olarak anlatılmışlardır.

Hz. Adem ve Hz. Havva cennette yaratıldı, oradaki imtihanın neticesinde dünya sürgününe bir aile olarak gönderildiler ve burada bir aile hayatı başladı, bir aile üzerinden insanlık tarihinin sayfaları birer birer çevriliyor. Hz. Havva Cidde’ye, Hz. Adem Hindistan’a indiriliyor. Birbirlerini Arafat’ta buluyorlar, ailenin hayatı burada devam ediyor ve ideal bir aile kuruyorlar. Hz. Adem’in zorlu imtihanında Hz. Havva’yı arkasında destekçi olarak gördüğünü ayetlerde okuyoruz. Bir hakikat var; bir imtihan vardı, yaklaşmamaları gereken bir ağaç vardı, ona yaklaştılar. Tevrat kaynaklı kitaplarda olduğu gibi Hz. Adem suçu Hz. Havva anamıza atmadı. İkisi bir anda yöneldiler Allah’a ve ikisi bir anda tövbe ettiler. Sorunları birlikte karşıladılar. Aile konusunda burada çok önemli bir tavırları vardır. Çocukları oldu; Habil, Kabil. İnsanlığın daha ilk aşamasında bir avuç insanlarken en büyük imtihanları çocukları oldu. Aile çok büyük bir nimet olduğu kadar çok büyük bir imtihandır da.

Nimetin değeri arttıkça külfeti de artar. Aile çok büyük bir nimet, evlat çok büyük bir nimet, onların nimetlerinin büyüklüğü çerçevesinde de imtihan var.

İnsanlığın ikinci atası Hz. Nuh’un (as) hanımı Vahile, oğlu Kenan. İnkarcı bir hanım ve inkarcı bir evlat bir peygamberin en büyük imtihanı. Biz neden bazı imtihanlarla karşılaştığımızda ortalığı velveleye veriyoruz? Peygamberler Allah’ın en seçkin kullarıdır, onların en büyük imtihanları da bu olmuş. Gece gündüz tebliğ mücadelesi veren Hz. Nuh, bir avuç insana sözünü dinlettirebiliyor ama kendi hanımına söz geçiremiyor. Biz “boşa gitsin” diyoruz ama öyle olmuyor çünkü son ana kadar acaba kazanabilir miyim mücadelesi var, hemen vazgeçme yok. Hz. Nuh (as) geminin içine bir avuç insanı aldı ama içinde kendi ailesi yok. Bazen gençlerimizin en büyük imtihanları aileleridir.

Aileden birilerinin imani problemleri olabilir, bunlarla karşılaştığımızda nasıl davranmamız gerektiğinin en büyük örneğidir Hz. Nuh. Ailenin tevhide davet edilmesinin en büyük ayağıdır. Bu iş yalnızca muhabbet ve merhametle olur. Eğer bu kaçırılırsa aileler ve kardeşler kaybedilir. İman ile ikna bir araya gelmez. İman hidayettir, tasdikle olur. Bunun ikna ile bir alakası yoktur, akılları inandırabilirsin ama iman ettiremezsin.

İman atamız olan Hz. İbrahim’in baba, eş, dede, amca, komşu olarak insani bütün alanlara dair örnekliği vardır. Onun böyle olması Usve-i Hasene kılar onu. Aile çerçevesinden Hz. İbrahim’in (as) Hacer validemizden olan oğlu İsmail’i, Sare validemizden olan oğlu İshak (as) ve onların çocuklarını okuruz. İshak peygamber Yakup peygamberin babasıdır. O soy silsilesinden peygamberler gelir.

Teslimiyet ve fedakarlık, Hz. İbrahim nezdinde aileyi ayakta tutan iki şeydir. Bu ikisi yoksa aile yoktur. Bizim gibi modern zamanda yaşayan insanlar bunu idrak etme konusunda eksik. Fedakarlığı taraflar birbirinden bekliyor. Allah Rasulü (sav) der ki “şöyle diyen şahsiyetsiz insanlar gibi olmayın: ‘İnsanlar bana iyilik yaparsa ben de onlara iyilik yaparım.’” Hacer anamızı okuduğumuzda bir fedakarlık okuyoruz. “Ecrimi alemlerin Rabbi olan Allahtan beklerim” diyen bir kamet, bir duruş okuyoruz Kur’an’da.

İsmail’i (as) okuduğumuzda “niye ben” sorusunu onda görmeyiz. Hz. Hacer annemiz ile Sare annemiz arasındaki çekişmeleri okuyoruz, insanüstü bir hayat okumuyoruz çünkü. Cemel ve Sıffin’i okuduğumuzda sahabeye olan sevgimizde azalma olmamalı, bilakis onlara olan sevgimiz artmalı, çünkü onların hataları bize örnek olmalı. Biz beşeriz, hatalarımız oluyor. İbrahim (as) ailesinde, eşler arasındaki o rekabeti, kardeşler arasındaki o rekabeti okuyoruz ve bunlar bize rahmet.

Lut (as) çok çağdaş bir yaklaşımla okunmalı. Mümine kızları, inkarcı bir hanımı var ve bunun üzerinden mücadele veriyor. Kur’an 2 menfi 2 müspet 4 kadın örneği verir bize. Menfi örnekler Lut ve Nuh’un (as) hanımları, müspet örnekler Hz. İsa’nın (as) annesi Meryem ve Firavunun hanımı Asiye. Nuh ile Lut’un (as) hanımları üzerinden verilen mesaj bellidir; eşin böyle olsa da sen asla yolundan ayrılma, yanlışlar seni yanlışa sevk etmesin, sabır azığın olsun, aileyi koruma noktasındaki hassasiyetin en üst düzeyde olsun. Firavunun hanımı olacaksın ve bu seni hak yolundan ayırmayacak, hiçbir bahanenin Allah katında geçerliliği yoktur. Hem Asiye’nin duruşu hem İsa’nın (as) annesi Meryem validemizin verdiği mücadele ve arkasından kazandığı mükafat bunu söyler bize.

En büyük imtihanlarımızdan birisi; kardeşlerimizle imtihanlarımızdır. Kardeş de hem büyük bir nimet, hem büyük bir nikmet (bela). Yakın körlüğü denen bir şey vardır, cetvelin üzerindeki rakamları mesela yaklaştırdıkça göremiyoruz. İnsan ilişkileri yakınlaştıkça kul hakkı ihlali daha fazla oluyor, yarın birer birer hesap verdiğimiz en büyük meselimiz önce Allah hakkı sonra kul hakkı olarak karşımıza gelecek.

Kur’an bize kardeşler üzerinden 2 örnek verir, Musa ve Harun (as) arasındaki ilişki müspet bir örnektir; Harun (as) Musa’dan (as) 10 yaş büyük ama kardeşine vezir yani yardımcı oluyor, biz yapabilir miyiz? Ağırımıza giden şeyin en güzelini görüyoruz. Hz. Musa’yı Firavun’a gönderdiğinde Allah, Harun (as) yardımcısı oldu. Kendisinden 10 yaş büyük olmasına rağmen Tur-i Sina’dan indiğinde onun sakalını tuttu ve kardeşine kızdı ama o kardeşliğin bir hukuku var, fedakarlık varsa kardeşlik var. Yusuf (as) ve kardeşleri üzerinden verilen örnek menfi bir örnektir, aralarındaki musibet hasetti, kardeşler arasında en çok olan hastalıktır.

Efendimiz Hatemü’n-Nebiyyin’in (sav), Kur’an’da aile hayatını okusak zannederiz ki bütün ayetler Allah Rasulü’nün aile hayatını anlatıyor. Özellikle Nur, Ahzab, Tahrim, Tarak ve Hucurat surelerinde Allah Rasulü’nün aile hayatı anlatılıyor.

Birisi eşiyle kavga etmiş olsa ve bu başkalarına anlatılmış olsa utanır. Bu aile sırrı neden ifşa edilsin deriz ama Allah Rasulü’nde (sav) böyle bir şey yok. Peygamber Efendimiz’in (sav) evinde ne konuşulmuş ise ayetlerde açık açık yer alıyor, Peygamber Efendimiz (sav) bunun üzerine zevcelerine küsüyor ve bir ay eve gitmiyor, Mescidi Nebevi’de kendine çadır kurduruyor.

Evlilik ibadetse eğer külfeti var ve bu külfete katlanılmalı, tozpembe anlatanlar doğru anlatmıyor. Bu iş zor bir iş, aklı olan insan evlenir mi bilinmez ama dini olan adam evlenir çünkü din bize emrediyor bunu. “Dinin yarısı” diyor Efendimiz (sav); eğer evlendiysen yarısını tamamladın, diğer yarısı için de gayret etmelisin. Peygamber Efendimiz (sav) her boyutuyla anlatılır, ama bilinmelidir ki bütün peygamberlerin en büyük imtihan alanı aileleriydi. Hepimizin imtihanları var, dünya cefa yurdu, sefa değil. Cefasına katlanmayı kabul ederek başladık hayata, hal böyle olunca gelecek her şeye karşı hazırlık yaparak devam etmek durumundayız. Bunu böyle kabul edersek eğer yarın hesap defterimiz açıldığında Rabb’imizin karşısında amellerimizin bereketi olacak. Allah Rasulü (sav) bize bu noktada rehberlik etti.

Şu anda herkes dünyanın gidişatından şikayetçi ama bu işler sadece şikayet ederek çözülmüyor. Bizden öncekiler demişler ki önce kendin, sonra ailen düzelmedikçe ideal bir toplum beklentin mümkün olmayacak. Kur’an’ın yasaları vardır, bunlara sünnetullah deriz. Değişimin de Rad 11’de okuduğumuz bir yasası vardır: “Kendi nefislerinizdekini değiştirmedikçe Allah toplumunuzu değiştirmeyecek.” Ya buna uyacağız ya da slogan atıp duracağız. İbn Bacce, Farabi gibi İslam alimlerinin toplumun idealleşmesi için var olan “Medinetü’l Fazıla” projesini, yeniden bir Asr-ı Saadet’i oluşturabilmemiz için üç şeyi korumamız lazım. Birincisi, Tedbiru’l-Mütevahhid; şahsiyetin korunması, kendi eksiklerini kapatma, kendini iyileştirme, ayağa kalkma. İkincisi, Tedbiru’l-Menzil; evin korunması. Gençler der ki “bekarız biz şimdi, öğrenci evinde rahatız, evlenince düzeleceğiz.” Bu teori yanlış; evlenince adam düzelmiyor, düzelip evlenince güzelliği artıyor. Karşılıklı şahsiyetlerin düzelmesi gerekiyor.

Rasulullah (sav) kendi kızı Fatıma’yı evlenene kadar sabah namazına uyandırmadı, evlenince 6 ay boyunca her sabah Medine içindeki evlerine giderek “ey Muhammed’in ehl-i beyti kalkın namaz” diyerek uyandırdı. Biz bunları boşuna okumuyoruz, evlilik zordur ve evlilik ile beraber o ibadeti devam ettirmek de zordur. Onun için bizim düzelip evlilik adına bir adım atmamız gerekiyor. Müslümanların asgari düzeyde yapması gereken bazı şeyler var, bunları yapma konusunda bir gayret oluşturmalıyız. Bunların neticesinde şahsiyeti oturmuş bir mümin, şahsiyeti oturmuş bir mümine ile hayatını birleştirecek ve bu birleştirmenin neticesinde de ortaya Tedbiru’l-Medine dediğimiz, cennetin kokusunu duyduğumuz bir ev çıkacak. Buraya varmak istiyorsak şimdi bulunduğumuz evi böyle yapmak durumundayız. Eğer şu an kaldığımız ev Daru’l-Erkam’ın bir şubesi değilse evlilikte de böyle bir ev beklememeliyiz. Şu kadar insanın kuracağı ev, şu memleketteki çoğu yeri Medineleştirir.

Akabe Biatları, Allah Rasulü’nün (sav) 6 delikanlının çadırına girmesi ile başlar. Başlarında Es’ad bin Zürare var, onun vesilesi ile arkadaşları iman ve biat ederler. Peygamber Efendimiz (sav) ile birliktelikleri 1-1.5 saat sürer ve Efendimiz (sav) onlara sadece İbrahim suresinin son 18 ayetini okur. Şimdiki bazı gençler tebliğ konusunda “biz ne biliyoruz ki” derler, vallahi ne biliyorum ki diyen Mus’ab’dan daha çok biliyor. Medine’ye öğretmen olarak gittiğinde hafızasında 100 ayet ya vardı ya yoktu, bugün en az bilenimiz o kadarını biliyor, hatta bizler hadis bile biliyoruz. Bu insanlar da yalnızca 18 ayet ile gittiler ve giderken “Yahudilerin hakim, Arapların müşrik olduğu bir topluma gidiyoruz, işe nereden başlayalım?” diye sordular. Bu sorunun tek bir cevabı var: “Evde.” Neden yeryüzünün en kutsal yeri olan Kâbe’nin adı Beyt? Beytullah/El-Beyt, çünkü ev bu kadar önemli. İslam medeniyeti ev medeniyetidir, İslam medeniyetinin mesajı budur.

Şeytan bizi nikahsızlığa, evsizliğe, dolayısı ile felakete çağırıyor. Allah da bizi nikaha, evliliğe, dolayısı ile saadete çağırıyor.

Allah Rasulü evden başlayın dedi ve onlara yolu gösterdi, vardılar evden başladılar, evden başladıkları için Yesrib Medine oldu. Evden, kendi şahsiyetimizden başlarsak Medine arkasından gelecek inşallah.

Allah bizi kuracağımız o Medinelerde bir an önce bir araya getirsin.