23 Aralık 2015 tarihinde NH 405’te ilgilisiyle buluşan “Dünya Tarihinde Modernite: Eleştirel Bir Konumlandırma Denemesi” başlıklı sunumunda Lütfi Sunar, modernitenin kaynakları ve oluşumu üzerinde durarak, “modernite” kurgusunun tarihsel seyrinden bahsetti. Konuşmasına Orta Çağ’daki seyyahların gözlemleriyle başlayan Sunar, Doğu’ya -özellikle Çin’e- ve onun zenginliklerine değinerek konuşmasını sürdürdü. Doğu ile Batı’yı karşılaştırmalı bir şekilde ele alan Sunar, Batı’nın siyasi yükselişinden önceki güçlü Doğu imparatorluklarından ve bu imparatorlukların ortak özelliklerinin Batı siyasetini nasıl şekillendirdiğinden bahsetti. Özellikle mutlakiyetçi devlet modelinin Avrupa’ya yansımasında Doğu kaynaklarının ve devlet modellerinin önemli bir rol oynamasının, Doğu’nun siyaset alanında Batı’yı ne açıdan etkilediğini gösteren durumlardan biri olduğunu belirtti.
İkinci kısımda, Avrupa merkezli bakış açısını ve bunun sosyal, ekonomik ve politik açılardan şekillenişini tarihsel bir perspektif dahilinde inceleyen Sunar, Batı’nın nasıl kendine has bir tarih ürettiğine değindi. Bu üretim dahilinde, Avrupa’nın steril ve spesifik bir tarihsel kurguya sahip olması, onun bütün kültürel değerlerini bu geçmiş algısı üzerinden şekillendirmesine yol açarken bu durum da sosyal ve felsefi boyutları ile modernitenin doğmasına sebep olmuştur. Avrupa’nın şu anki pozisyonuna erişmesinde önemli rol oynayan tarihsel süreçleri ele alan Sunar, feodalizm ve kapitalizmin Avrupa toplum ve siyasetindeki etkisi ile bu yapıların entelektüel hayata yansımalarına örnekler verdi. Öte yandan, Avrupa’da gelişmeye devam eden siyasal ve ekonomik fikirlerin sekülerleşmesiyle, bunların toplumun farklı tabakalarına tesirini vurgulayan Sunar yeninin, eskiye olan ihtiyacı tamamen ortadan kaldırdığından söz etti. Bu bağlamda, artık yeni bir dünya tarihi anlatısı inşa edilmiştir ve sonuçta tamamen Avrupa merkezli bir dünya algısı ortaya çıkmıştır.
Söyleşinin son kısmında, post-modernizm ve onun etkilerinden bahsedildikten sonra, Müslümanların yeni bir tarih yazımı anlayışı ile sosyal bilimlere katkıda bulunmaları gerektiğine değinildi. Anti-modern olmanın bu dönemde bir şey ifade etmediğini dile getiren Sunar’ın, alternatif anlatılar ve bakış açılarıyla, tek tipleşen modern bilime karşı yeni seçenekler sunulabileceğine temas etmesiyle söyleşi sona erdi.